#bakın sayıyorum
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yaşıtlarımdan çok farklı bir hayatım var biraz da buna üzülücem bu akşam
#bakın sayıyorum#arkadaşlar desen yok#alışveriş gezip tozma desen yok#gideyim birisinde kalayım desen o da yok#üç beş farklı aktivite olsun şunu yapayım şuraya gideyim desen yok#saat 11 de dışarı çıkıyorlar arkadaşkarıyla#birbirlerinde kalıyorlar#nasıl sürekli beraber olabiliyorsunuz#kafeden kafeye geziyorlar#eğleniyorlar ya köpek gibi gezip tozuo eğleniyorlar#ilerde bu yaşlarına dönüp baktıklarında vay be şunu da yapmıştık ulan iyi ki yapmışız ne güzel günlerdi bak buraya da gitmiştik#faln dicekler#ama ben ne dicem HİİÇ EVDEYDİM İŞTE NAPİM YEMEK YAPTIM#ulan hangi yaşıtım kız hergün evde durup temizlik yapıp yemek yapıyor baksan bir elin parmağını geçmez#gerçekten yeter artık sonrs bana sen çocuk olmadın sen olgunsun bilmem ne diyorlar neden acaba#ben niye böyleyiö bir dönün bakın neden acaba#ben böyle üni hayatı görmedim bu arada 1 dönem bitti ulan insan bir kere kafeye bir yere gitmez mi#benim lise hayatım daha eğlenceliydi yemin ederim#bana hiç böyle anlatmadılar ben hiç böylr hayal etmedim#berbat ilerliyorum#gün gelecek her şey için çok geç olacak ben de dönüp baktığımda ciddi anlamda yok olmuş bir gençlik yaşlarımı görücem#kendime hiçbir şey katamadığım gibi bir çok şey de kaybettim ve kaybetmeye devam ediyorum#ben yazın spora başlicam şu kursa gidicem işe gircem şehir şehir gezcem diyorum bana sadece kafa sallayıp yaparsın diyorlar#şimdiye kadar önüme gelen her fırsatı değerlendiremedim hep bir engel yok yurtdışından halam gelmiş yok fındık varmış#noldu şimdş#geçip gitti bok gibi yıllar#geçen gün beni evin hemen dibindeki markete tek başıma gönderdiler diye sevindim#çünkü saat 20.30du ve ben buna SEVİNDİM#market dibimizde#anlatabiliyor muyum ne olduğunu
5 notes
·
View notes
Text
SEVGİ VE NEFRET
Sevgi ve nefret. Böyle söyleyince sanki birbirlerine çok uzak iki kavram gibi duruyorlar. Siyah beyaz gibi mutlu mutsuz gibi acı tatlı gibi. Ama öyle değil işte. Sevgi ve nefret arasında çok güçlü bir bağ vardır. Nefret terazinin yere yakın duran kefesidir. Her duyguya karşı ağır basmayı bilir tek bir şey hariç. Sevgi. Sevgi ne kadar terazinin diğer hafif kefesi gibi görünse de nefreti dengeleyen tek duygudur. Nefretin ağır vicdan ateşini söndürendir sevgi. Peki bir şeyi hem sevip hem nefret edebilir misiniz? Evet edebilirsiniz. Nefreti ağır gelen insan sevmeyi kabullenemeyen insandır. O şeyden nefret ettiği kadar sevgi de duymuştur bir zamanlar. Ama nefreti o kadar ağır basmıştır ki sevmeyi kendine layık görmez. Sevmeyi sevilmeyle bir tutar ve sevmediği kadar sevilmeyeceğini sanır. Ama ikisi bir değildir. Şimdi konumuza farklı bir yerden dahil olmak istiyorum. Bir şeyden neden nefret ederiz ya da bir şeye karşı nasıl sevgi duyarız? Bizler şey denilen kavramı insan olarak alalım ne dersiniz? Aldığımızı var sayıyorum. Bir insanın karakteri, davranışları şekillendirir hayatını. Bir nevi düzene sokar. Bazen bu düzen bozulabilir bunun sebebi de normal giden şeyleri bozmaktır. Örneğin arkadaşlık gibi, aşk gibi. Siz arkadaşınız olsun sevdiğiniz olsun fark etmez ona karşı gösterdiğiniz sevgi azaldıkça karşınızdaki kişide bir algı başlar ‘benim suçum mu?’ Aslında bunun onunla hiçbir alakası yoktur ama o anda bunun nedeni kendiymiş sanır. Önce kendinden nefret etmeye başlar. Daha sonrasında yapbozun parçaları teker teker oturmaya başlayınca anlar doğrusunu ve kendinden nefret ettiği kadar karşısındakinden nefret eder. Bakın gördünüz mü? Sizin adına aşk dediğiniz veya arkadaşlık dediğiniz sevgi kademe atlayarak nefrete dönüştü. Kısacası nefretin temelinde sevgi yatar zaten. Sevginin değeri azaldıkça nefretin inanılmaz gücü ortaya çıkar ve insanı ele geçirir. Şimdi sizlerde kendi terazinizin kefelerini bir kere daha kontrol edin. Belki sevgi hafif kalmıştır nefret karşısında.
5 notes
·
View notes
Text
Bugün itibariyle, okulla ilişiğimi kestim. İçim biraz buruk. Son tekrarlarımı yolda yaptığım uzun yolculuklarım, öğle araları yemeğe gidişlerim, eve gitmeden kahve içmeye kaçışlarım ve kampüste avare gezilerim sona erdi. 4 aylık kısacık bir süreçti. Belge-protokolleri halledene kadar 1 ay geçti, alışana kadar yarısı bitti, tam işleri yoluna koymuş bahar döneminde müthiş başlayacaktım, okulu kapattılarshdjfjfk.
Bakın birinci görsel, üstten aldığım, hiç çalışmadığım dersin vizesine giderken yolda bir umut belki aklımda kalır diye kanun okurken. Uyuyakalmıştım, evden geç çıkmıştım. Yolda öğrendiğimle 23 aldım. Bence gayet iyi :)
İkinci görseli ne zaman çektiğimi hatırlamıyorum. Muhtemelen danışman hocamı darlamak üzere odasına gelmesini bekliyorum. Güvenlikçi abiyle, kantindeki abiyle, kahvecideki baristayla, fotokopici ablayla hatta öğrenci işleriyle bile kanki oldum da, danışmanıma kendimi tanıtamadım arkadaşlar. Aynı belgeyi 7 kez imzaladığının farkında olmamasını anlayabilirim, fakat her defasında kendimi tanıtmama rağmen "ee yani?" der gibi bana bakmasını anlamıyorum. Çok çalışan zeki ve nazik biriydi. Bana hiç kızmadı, oradan biliyorum nezaketini :) Neyseki o gün sıkılıp bu fotoğrafı çekmişim. Elimde başka anı yok. Öğrenci kartımı da postalamamı istediler, bir daha içeri almayacaklar beni :)
Esas okulumu özledim. Dönüşüm muhteşem olmayacak, (yine de nerden baksan harika bir dönüş olacak diyebiliriz) akademik hayatım biraz darbe aldı. İşler kontrolümden çıkmış yokuş a��ağı gidiyordu neyse ki son anda frenler tuttu. Elim bir kazadan döndük, hafif sıyrıklarla atlattık. Ben kendimi başarılı sayıyorum. Canım kendim, tebrik ederim, bitti.
18 notes
·
View notes
Note
Maalesef bu son hakkım. Yani aynı bloğa arka arkaya en fazla 5 kez anonim olabilirsin sonra işlemiyor bilmiyorsanız söyleyim 😁 Neyse bende o şehirdeyim. Yaşınızı söylemek için son şansınız ben bir daha yazamayacağım 😁 sevgiler
Şimdi tamamen iyi niyetle iyi niyetli olduğunuzu var sayıyorum. İlk soru hoşuma gitmediği için böyle oldu. Sosyal medya cesaretsizlere cesaret olduğu için karşı cinse askıntı olmaya çalışan çokça eşeğe denk geliyoruz ve sizde denk gelmişsinizdir. Bu benim ön yargım değil sorunun ofsayt olmasından kaynaklı. Merhaba her zaman iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum ve size MERHABA diyorum. Devamında söylemek istemese idim soruyu silmiş olurdum. Yaşı kendine özel olan Koray Avcı olsa gerek kiiii kendisi güzel şarkılarıyla sevilen ve halkın içinde olmayı seçtiği için daha çok sevilen biri olduğundan gayet normaldir. Sorularınıza normal hayatta olduğu gibi cevaplar verdim çünkü bana sorulan sorulara karşı sorduğum sorulara direkt cevap alamadığımda bende cevaba bi dünya turu attırmayı severim, öyle yaparım ki ya karşımdaki bana güzelce cevap verir yada sıkılır, sinir olur gider. Sabredip orta yolu bulabilen olursa güzel sohbetler ederiz. Çok konuşkan değilim ama iyi dinlerim ve çok soru sorarım. Anonim olarak bir bloğa ard arda beşten fazla ileti atılamadığını şu anda sizden öğrenmiş bulunuyorum. Bilgi için çok teşekkür ederim. Burası bitti ise ileti var diyeyim tabi isterseniz. Tüm iyi niyetimle iyi niyetinize. Hayal kırıklığı olmasın isterim. Hoşçakalın ve kendinize iyi bakın. gönlünüzden geçen iyi düşünceler sizi bulsun.Geceniz güzel olsun.
4 notes
·
View notes
Text
🎥🔎📽️
Merhaba,
Aa o da ne? Tam da "evde kalıp", izlemelik, eğlenceli yarışma programlaaarıı! Hepsi Netflix'te mevcut.
Evde kalın!!
Skin Wars
İnsan vücudunu, tablo gibi kullanıp, muhteşem sanat eserlerine dönüştüren yarışma programı. Her bölüm farklı insanlar yarışıyor, 3 farklı performans sergileyip değerlendiriliyorlar. Bir bakın derim.
Next In Fashion
Yine bir yarışma programı. Günlük reality show dozunuzu bu programdan alabilirsiniz. 'İşte benim stilim'giller, bu programın getir götürünü yapar. Bir grup insan başlangıçta 2 kişilik takımlarla, daha sonra bireysel olarak yarışmaya başlıyor. Yarışmacılar her bölüm eleniyor. Her seferinde de hak eden kazanıyor. Öyle bizimkiler gibi didik didik birbirlerini yemiyorlar. Saygı ve sevgi kazanıyor günün sonunda.
Çoğu stilst olan yarışmacılara, her bölüm farklı tarz görevi veriliyor. Toplam 1,5 gün boyunca yarışmacılar, o tarza ait kıyafetleri hem tasarlamak, hem dikmek hem de modellere giydirip podyumda yürütmek zorunda. En kötü tasarım eleniyor. En şaşırdığım ise; mesela önceki bölümlerde çok güzel şeyler yapmış birini bu bölüm kötü yaptığı için pat diye eliyorlar.
Queer Eye
Evet queer! 5 tane gay abimiz toplanıp da sanılanın aksine ahlakımızı bozmuyor. Toplumun içinde bir şekilde kendine zaman ayıramamış, ötekileştirilmiş, kim olduğu fark etmeyen insanlara yardım eli uzatıp, kendilerini bulmasına vesile oluyorlar.
Sol baştan abilerimizin görevini sayıyorum. İlk sıradaki abimiz, dizayndan sorumlu. Bir nevi iç mimar. İkinci sıradaki, kültürden sorumlu. Aslında daha çok psikolojik destek veriyor kişilere. Üçüncüsü, yemekten sorumlu. Kişilere yemek yapmayı öğretiyor. Dördüncüsü makyaj ve saçtan sorumlu. Kişilerin dış görünüşlerini, aynaya baktıklarında mutlu olacak şekilde değiştiriyor. Sonuncu abimiz ise, kendisi Next in fashion'un da sunucusu, kıyafetlerden sorumlu. İnsanların dolaplarındaki kıyafetleri, kendileri gibi hissedebilecekleri yenileriyle değiştiriyor.
Programın amacı, kişileri köklü bir değişime sokmak değil aksine o kişiyi karşılarına alıp, azıcık kendine yoğunlaş, "sen kimsin, neleri seversin?" gibi soruları kendine sor demek. Yardım ettikleri insanların çoğu; başkalarına yardım etmek için kendilerini unutan insanlar. İşte o insanlara kendileri hatırlatan bu programı izlerken ağlayacaksınız, güleceksiniz, kızacaksınız... Bu 5 gay adam bize çok şey anlatacak!
4 notes
·
View notes
Text
1917 (2019)
Yönetmen: Sam Mendes
Yazarlar: Sam Mendes, Krysty Wilson-Cairns
Oyuncular: Dean Charles Chapman, George MacKay ve birçok sürpriz konuk
IMDb Puanı: 8.5
Filmin Konusu: 1. Dünya Savaşı’nda Fransa’da cephede bulunan iki genç İngiliz asker, savaşın diğer ucuna taaruzu durdurmak için gönderilen mesajı iletmeye çalışırlar.
İlk paylaşımım!!!
Aşağıda özet var, yazı uzun gelirse :)
Bana hep savaş filmleri Oscar almak için bir kestirme gibi gelir. Zaten yıllardır Akademi’nin linç yememek için hep belli bir döngü içinde tekrarlandığını biliyoruz (ırkçılık olsun, homoseksüellik ya da dümdüz biyografi. Ben de 1917′ye böyle bakmadım değil. “Amaan bir tane daha savaş filmi, kesin tüm Oscar’ları bu alır”. Alsın, harbi alsın. İzlerken resmen kendimden utandım ne biçim atıp tutuyormuşum diye. Gerçekten şöyle bir bakınca son yıllarda neredeyse hiç kötü bir savaş filmi izlemediğimi hatırlattı bu film bana! Kendi tabularımı yıkıyorum ve diyorum ki; Her yıl böyle savaş filmleri çıksın!
Sam Mendes’i zaten American Beauty’den tanıyoruz. Kendisine ve Kevin Spacey’e Oscar kazandıran bir başyapıt. İzleyenler hatırlar, film boyunca hep küçük detaylar sıkıştırılmıştı. Filmde fark etmeden neyin gerçek neyin hayal, neyin doğru neyin yanlış olduğunu hesaplamaya çalıştırmıştı Sam abimiz. Ben de bu filmden aynısını bekledim ama pek beklediğimi bu konuda bulamadım. Yine küçük detaylar çok önemliydi (konu bütünlüğü açısından değil gerçi, ama). Mesela bir sahnede gördüğün küçük, gerçekçilik olsun diye konulan özellikler birkaç sahne sonrasında sizi geri buluyordu. Benim en çok hoşuma geçen detaysa Sco nehire atlayınca verilen küçük detaydı: Su köpükleri kırmızıydı! Burada da yine saniyeler sonra göreceğimiz asker kalıntılarına verilen küçük bir yönlendirmeydi. Su mor, köpükleriyse kırmızı. Belki biraz da kendi başıma fark ettiğim için hoşuma gitmiştir, bilemiyorum :)
Ha, bir diğer tepkim de Oscar’larda olsun BAFTA’da olsun ortalığı yakıp kavurmasıydı. Ben mesela 1917′den taa Altın Küre’ye aday olduğunda haberdar oldum. Oysaki Parasite’ı ilk fragmanı çıktığından beri bekliyordum. 1917 her ödül kazandığında içimden bir parça kopuyordu, ‘Parasite!!’ diye ağlıyordum. Daha bugün öğleden sonra bile nasıl Parasite’ın En İyi Film’i alabileceğinden bahsediyordum. Bu gece fark ettim ki 1917, sinematografi açısından Parasite’tan kat kat daha iyi. Bütün film boyunca ağzım açıktı, sahneler o kadar basit ve güzeldi ki. Filmdeki en belirgin özelliklerden biri de geçişlerin yumuşaklığı oldu benim için. Kamera iki dakikada bir perspektif atlamaktansa yavaaşça perspektif değiştiriyordu (modern teknoloji ve pahalı kameralar sağ olsun). Zaten sete ve figüranlara zilyonlarca para (100 milyon dolar) harcandığı zaten belli. 30 tane figüran alıp kopyalanmamış, her bir figüran aktif olarak çalışıyor. Kameranın kullanılmadığı yerlerde de akan bir hayat var resmen. Öyle yerler geldi ki çok doğal bir şekilde kamera (misal) bütün cepheyi alınca belgeselde gibi hissediyorsunuz. Hikaye pek dramatik olmadığı için bütün ağırlığı bunlara verip dengeyi sağlamaları da takdire şayan, şimdi bahsedeceğim zaten.
Hikayemiz durgun ilerliyor. Durgun derken konsept, konu olarak. Bu savaş filmi, tabii ki hoplamalı zıplamalı yerler var. Ama konuya bakınca bildiğimiz o klasik “savaş kahramanı olacam, kendimi cepheye, kurşunların ortasına atam” tarzı olaylar yok, baştan söyleyeyim. Ama biraz da var :) Yine olayları dramatize etmeden, bir amaca doğru ilerleyen ve hayatta kalmaya çalışan, zar zor becerebilen sevimli bir genç askerimiz var elimizde. Ki zaten George MacKay’e 11.22.63′ten beri çok büyük bir sempati besliyorum. Böyle büyük bir filmde başrolü kapmasıyla hemen gururlu anne moduma girdim. Filmin alacağı Oscar’larla da artık adını sık sık duymaya başlayacağımızı umuyorum. Bir diğer yandan da amacı abisini ölümden kurtarmak için bu dehşet yola çıkan Tommen Lannister’ımız var. Filmde parlayacak şansı bulamamış bence. Filmde zaten ortaya çıkabilen tek kişi George MacKay, diğer isimlerin kendilerini göstermeye ihtiyaçları yok. Aferin George, seni de belki ileride Oscar’la falan görürüz (kendisinin zaten BAFTA’sı vardı galiba, bu yılki Altın Küre’de de pek bir şirindi), sen yine Bill gibi hafif deli karakterlerle parlarsın :)
Filmde büyük bir Dunkirk havası sezdim. Mesela başrollerin az bilinen oyunculara verilmesi ve büyük oyuncuların (ahem, sayıyorum: Collin Firth, Benedict Cumberbatch, Richard Maddem, Andrew Scott, Mark Strong) bir anda ortaya çıkıp bir daha hiç görünmemeleri, savaşın cephe/cephe arkası olaylarının dışında bir konuya sahip olması, olaylardan çok çevreye yönelmeleri gibi şeyler. Bunlar Dunkirk’ü Dunkirk yapan özellikler, 1917 özel olmuyor ki o zaman! diye düşünebilirsiniz belki ama öyle değil. Bir kere 1917′nin en önemli özelliği 1. Dünya Savaşı’nı ele alması. Bakın bakalım kaç tane 1. Dünya Savaşı fi,şmi bulabileceksiniz. Bence Dunkirk’le bu kadar benzer olmasının bir nedeni de 1. Dünya Savaşı’nda bilinen çok dramatik olayların yaşanmamasıydı. 2. Dünya Savaşı’yla ilgili saysan bitmez. O kadar çok geniş bir konu oldu ki Inglorious Basterds ve Jojo Rabbit gibi, benim “absürt komedi” olarak adlandırdığım (genellikle de Tarantino filmleri hakkında kullandığım bir terimdir ayrıca) filmler bile çıktı. Yani demek istediğim şu, 2. Dünya Savaşı’yla ilgili klişe bir film çekmek ne kadar kolaysa orijinal ve özgün bir film çekmek de o kadar kolay, hele büyük bir yönetmen isen. Sam Mendes büyük bir yönetmen olmakla yetinmiyor, üstüne bir de diyor ki ‘Ben 1. Dünya Savaşı’yla ilgili film çıkaracağım ulan! Filmi de mükemmel sahnelerle dolduracağım ki akıllarında kalsın. Çevreyi öyle bir anlatayım ki kendilerini içeride hissetsinler, o bitmek bilmeyen yolculuğu yaşasınlar, asla ulaşamama korkusunu hissetsinler. Hatta filmi daire gibi ilerleteyim, uçları birbirine değsin ki sonunda ‘ulan’ desin insanlar. Benim filmim de böyle güzel olacak işte!’
Her ne kadar gönlüm Bong Joon-Ho’nun En İyi Yönetmen, Parasite’ın da En İyi Film Oscar’larını almasını istesem de 1917′nin ve Sam Mendes’in almasına gönlüm el veriyor. Alırlarsa da sevinirim, hak etmiş olacak çünkü. Sinematografik bir başyapıt ve herkes mutlaka hala vizyondayken izlemeli. Hatta mümkünse bu pazardan önce izleyin ki Oscar’lar daha anlamlı gelsin çünkü eğer 1917 ödülleri toplarsa herkes çok büyük linç yiyecek ahaha :(
çu;o*: 1917 Harika bir film ve savaş filmleri standartlarının dışına çıkıyor. Örnek alınacak bir sinematografik başyapıt ve herkesin tatması gereken bir deneyim.
*çu;o (çok uzun; okumadım) bizim tl;dr’ımız olsun. (too long; didn’t read)
#1917#Sam Mendes#George MacKay#Dean Charles Chapman#Collin Firth#Andrew Scott#Mark Strong#Benedict Cumberbatch#Richard Madden#Dunkirk#American Beauty#Inglorious Basterds#Jojo Rabbit#Parasite#Land of Mine#Oscar#Oscars#Golden Globes#BAFTA#Bong Joon Ho#film#film eleştirisi#sinema#film tavsiyeleri#film tavsiyesi#dizi tavsiyesi#film sahneleri#sahnesanatları#Skyfall#tiyatro
1 note
·
View note
Text
bakın ben bazen nefes alamıyorum.
alamadığım nefesleri sayıp sakinleşmeye çalışıyorum. "geçecek yasemin, bu da geçecek. sadece yaşa şimdi, sonra geçtiğini bile hissettirmeyecek." diye sayıklıyorum.
sonra insanlar bana "ne var ki hayatında? ne yaşadın ki sen? nelerle uğraştın ki?" diyorlar.
"mutlu olmadığın için nankörsün, abartıyorsun, kahraman sendromu var sende." diyorlar.
bir duymuyorum, iki duymuyorum, bin duymuyorum. kaç kere duymadığımı bilecek kadar sayıyorum bunları. kaçıyorum insanlardan. vazgeçiyorum.
daha kendimi kurtaramazken bir çocuğun gülümsemesini nasıl kurtaracağım diyorum.
bakın ben şu an mükemmel hissettiğim için hüzünlüyüm.
çünkü sadece "geçecek." diye sayıklayabiliyorum.
kötüsü de geçecek.
iyisi belki daha hızlı.
"sadece yaşa. bir gün, geçtiğini hiç düşündürmeyecek."
3 notes
·
View notes
Text
*otomotik mesaj*
00:00
ooy- tamam yapmıcam bu sefer şxkdldms büyüdüm diye sayıyorum kendimi öhm artık benden kaçarın yok yetişkinim ha kaslıda olucam gelince, niyse bunları bir kenara bırakalımda nasılsın acaba şu an.. bir kaç ay kaldı gelmeme azıcık daha sabret gelince bir daha asla bırakmıcam seni.. tabi hala kocaya kaçma ihtimalin var ama niyse umut ediyorum ben. çokta yazacağım bir şey yok aslında geliyorum az kaldı hazırlan suyu ısıt falan ŞKXLDKDSLKS öhm tamam oralara girmeyelim, bu ayada bir şarkı bırakayım keşke daha önceden düşünseydim bunu ağh niyse
*Bu kadar kısa mesaj olmasın ya ben bütün ayları sana karşı olan hisslerimle doldurabilirim o yüzden biraz senden bahsedeyim ve bunu okuyna başka insanlar bakın benim aşık olduğum insan nasıl biri biliyor musunuz tam anlamıyla esrarengiz mükemmel biri ya böyle biri bana nasıl aiık olabilir ya aklım almıyor ki zaten aşık olması zor biriyken bide gelmiş bana aşık olmuş hatırlıyorumda ilk tanıştığımızda aşkla tamamen alakasız biri olduğunu görüyordum kendide söylüyordu zaten ama 2 yıldan sonra gel gör ki şu an bana aşık.... o kadar güzel bir şey ki yani çok inanılmaz bir şey abi böyle birini haketmiyorum ben o kadar inanılmaz ki kendimi çok şanslı hissediyorum etrafında ki herkese söyle ek istiyorum bakın bu kızı tamıyorsunuz ne kadar mğkemmel biri dimi evet çok tatlı ve mükemmel ve bu kız beni seviyoo beni beni kendimi meşhur birinin sevgilisi gibi hissediyorum ya şcmdşdsm bu kız o kadar güzel biri arkadaşlar ve asla yalan değil, güzel şeyler vardır onları kazanmak için bedel ödemeniz gerektir, bu kız beni tam 1 buçuk yıl falan zorladı ama öyle böyle değil artık yıkılmak üzereydim ama pes etmedim çünkü bunların arkasında ne kadar masum yalnız ve mutsuz birinin olduğunu biliyordum ve buna rağmen onu yalnız bırakmak istemiyordum onu mutlu etmek istiyordum veeee başardım hıhhh şimdi diceksiniz ki bu nasıl güzel şey azına etmiş, işte o yüzden güzeldir bebekler, çünkü güzel şeyler acıtır*
Son Feci Bisiklet - Bu Kız
öptüm burnundan yinee :*
0 notes
Text
Zaman durdu bir anda, sonra yeniden aktı. Düşündüm ve farkına vardım aslında zaman durmamıştı ben öyle düşünmüştüm. Sonra yine düşündüm, neden acılarınla yüzleşmek yerine kaçıyorum? neden her şeyle baş edebilecekken duruyorum? nedir bu acı, kırgınlık, üzgün olma sevdam? neden pes etmeyi bu kadar çok seviyorum?. Gökyüzünde binlerce Yıldız tek bir ayın etrafında iken, binlerce bulut tek bir güneşin yanındayken, onlarca elma tek bir ağaca bağlıyken ben neden acılarımla, sorunlarımla belki kusurlarımla yaşamak yerine onları yok sayıyorum?. Ve sonra yine düşündüm hayatta her zaman bir şeyler yolunda gitmez bazen günlerce ağlarız ışıklarımız söner, karanlıkta kalırız ama sonra yeniden güneş doğar. Yeni bir gün, yeni bir ben belki biraz mutsuz, kırgın ama düne göre biraz olsun değişen bir ben. Geçmişte'de bugün de ve gelecekte de olacağı gibi hala aynı olan bir ben. Düşünce yapısı olarak değişmiş olabiliriz ya da fiziksel olarak fark etmez sonuç olarak dün konuşurken bendim, bugün yemek yerken benim, yarın bir hata yaparken de ben olacağım her türlü ben benim ve hayatımın merkezi benim. Yıldızların etrafında olduğu ay misali, bulutların yanında olduğu Güneş misali, elmaların bağlı olduğu bir ağacım ben. Merkez benim ışıklarım kapanabilir, karanlıkta kalabilirim ama biliyorum hepsi geçecek bugün ya da yarın belki ondan sonraki gün ama geçecek hayatta atlatamayacağımız hiçbir şey yok bu yüzden bir gece vakti balkona çıkın ya da pencerenizi açın ve gökyüzünden bakın milyarlarca insanla aynı gökyüzüne bakıp, aynı yeryüzünde yaşayıp, aynı havayı soluyoruz kendinize gelin derin bir nefes alın ve ben yapabilirim diyin her şeye rağmen yapabilirim Ben o kadar güçlüyüm ki en karanlık geceyi bile aydınlığa çevirebilirim... İşte gerçek siz busunuz.
1 note
·
View note
Note
Popüler bir sayfa olduğun için sana yazıyorum. İnsanların görmesini ve anlamasını istiyorum. Bu yazıyı gören her kesten rica ediyorum. Arkadaşlar eğer farkındaysanız günler geçtikçe etrafımızdaki adaletsizlikler, kadına şiddetler, insanların aşağılanması artıyor. Sadece sizden bir şey istiyorum. Eğer böyle acımasızlıkları görürseniz lütfen susmayın. Çünki sustukça daha da her şey kötüye gidiyor. Etrafınıza bir bakın. Belki de beni haksız bulacaksınız. Ola bilir. Ama ben kendimi çok haklı sayıyorum. Ülkemiz kadına şiddetle tanınıyor ya. Günler geçtikçe, saniyeler artıkça her şey daha da kötüleşiyor. Hayatın iğrençliğine bir bakar mısınız. Evet güzel şeyler de var. Ama maalesef bu güzel şeyleri öldürüyor kötü şeyler. Etrafınıza bakın ve düşünün.
Öncelikle bu değerli yazıyı benim sayfam aracılığıyla paylaşıyor olman beni çok mutlu etti. Haklılığını söyleyecek sözüm yok. Umarım bilinçlendirme artar...
1 note
·
View note
Text
Bitkilere dair başarısızlık hikayelerini paylaşmıyorum :)
Zaten paylaşacak bir şey de olmuyor görsel olarak. Yeni tohumdan çıkıp solmuş bir bitki zaten çabucak kuruyup kayboluyor toprakta.
Bu şekilde geçen yıl diktiğim maiv servilerin tümü gitti.
Bir bardakta 12 tane filizlenmişti. Hepsi bir bardakta nasıl büyüsün dedim yerlerini değiştirdim ayırdım. Hepsi soldu.
Badem nerdeyse bir metre boylanmıştı.Bahar geldi güneş görsün diye iki saat terasa koydum.. baktım hemen solmuş.
Böyle de bir hassaslık var kimi bitkilerde.
Zinna çiçeği tohumu ektim. Çoğu filizlenip soldular.
Özellikle toprak cinsi ve saksı değiştirme filizlerin solması için en büyük iki sebep.
Toprağımız yok. Gidip hazır torf alıyoruz. O da zaten rutubetli ve mantar oluşumuna çok uygun bir toprak cinsi. Üç beş sulamada yüzeyi mantarlaşıyor. O da bitkiyi çürütüyor.
Saksı değiştirmek taze filizler için kumar oynamakla eş anlamlı. Yeni bir filizi alıp başka bir yere dikince o da kolay yaşamıyor.
Bitkinin dayanıklılığı da çok önemli tabi.
Aldım aloea vera diktim bir küçük saksıya, solmak bir tarafa yavru bile vermiş dapdar saksıda.
Bambum, suyun içinde yaşıyor, yeşillendi, büyümeye bile başladı.
Bambu severler varsa bir ayrıntı da veriyim. Bambu yetiştirdiğiniz suya, bir tane aloevera yaprağının özünü çıkarıp katıyorsunuz. Bitkiniz hızla kökleniyor. Zasatten satarlarken minicik bir içi su dolu tüpün içinde satıyorlar ama marketten alıp gelin bakın o su hiç duru bir su değil. İçinde bir şeyler var. İşte o şeyler muhtemelen aloevera yaprağından akan jelatin.
Çoğaltmayı çok istediğim bitkilerden biri kauçuk. Onun bir yaprağını şubat başında suya atmıştım. Ne köklendi ne kurudu. Attığım günkü gibi duruyor üç aydır. Onun suyunada biraz kivi suyu ekledim.. bakalım bir faydası olacak mı.
----
Ben solmaları da doğal sayıyorum. Doğanın kuralları böyledir. Doğa bütün canlılar için ölmeyi de üremeyi de kolaylaştırır.
Sonuçta kaç yıldır bu evde hiç bir şey ekip dikip büyütmedim. Sadece bir çiçek, sadece bir ağaç bile kalsa kar. Ki ben çok daha fazlasını bekliyorum.
Bir sürü çiçek tohumu ektim. Mayısta haziranda açanlar net belli olur.
0 notes
Text
Miquel Anqel Asturias / Büyülü gerçekçiliğin, İndioların eski düşünüş biçimleriyle doğrudan bağıntısı var
Guatemalı diplomat yazar Miquel Angel Asturias'ın şöhreti 1930'da, Paul Valery'nin hayranlıkla karşıladığı “Guatemala Efsaneleri”nin yayımlanmasıyla başladı. Latin Amerika’yı niteleyen eser sayılan “Sayın Başkan”la (1946) sağlamlaştı. Düşünce biçimini ve tekniğini, bir edebiyat yöntemi olarak geliştirdiği “büyülü gerçekçilik”de ortaya koyan yazar basından uzak durmasıyla da tanınıyordu. Ölümünden dört yıl önce, 70’inci yaşını kutladığı günlerde biyografi yazarı Günter W. Lorenz ile Paris’te buluşup 14 saatlik söyleşi yapmış, bu metin özetlenerek yayımlanmıştı. Söz Borges’ten açıldığında Asturias “Büyük yazarlardan biri olduğuna inanıyorum” dedikten sonra şunları eklemişti “ama Avrupalı yazarlardan… Bizim dünyamız Borges’inkinden çok değişiktir; eserlerimizi çok başka duygular, düşünceler belirler. O zaman da tabii suya sabuna dokunmayan bu edebiyatla bizimki arasında bir uçurum belirir.”
Don Miguel Angel, Alman okurunun sizinle bağı, sizin de bir kez belirttiğiniz gibi, bütünüyle alınınca olumsuzdur. Belki “Guatemala Efsaneler”ni saymazsak, kabul edilebilecek bir çeviri yok gibi; olanlar, yine sizin deyiminizle, "edebiyat haydutluğu" niteliğinde birtakım şeyler. Şimdi bütün eserlerinizin, özellikle büyük romanlarınızın Almancaya çevrilmeye başlanmasından hoşnut musunuz? - İspanyolca bilmeyen bir okurun bir kitabı anlayabilmesi için en önemli şart hiç kuşkusuz, yapılan çevirinin yalnızca eserin dildeki tutumunu yansıtması değildir; çevirinin ayrıca, kitabın yükünü taşıyan duygunun, şiirsel ifadenin, yaşayan öğelerin de hiç eksiksiz kavranması olanağını sağlaması gerektir. Bu söylediklerim “klasik” diyebileceğimiz bir dilden başka bir “klasik” dile aktarılan eserler, söz gelişi İspanya’da konuşulan İspanyolca içindir; ama güçlüğün en büyüğü, biz Latin Amerikalılar’ın konuştuğu İspanyolca ile yazılmış bir roman, bir şiir ya da bir hikâyede belirir. Böyle bir şey çevrilmek istendiğinde, bizim dünyamızın ayrıntılarına kadar bilinmesi ve yalnız İspanyolca’nın değil, hattâ daha çok çevrilecek dilin — bu durumda Almanca’nın — duyarlıkla kullanılabilmesi gerektir. Bana gelince, çok değişik nedenlerden kitaplarım, bugüne kadar başka Latin Amerikalı yazarların elde ettikleri şansa yazık ki kavuşamadı; sözgelişi büyük dostum Guimaraes Rosa’nın eserleri Alman okuruna çok usta çevirmenlerin çok üstün çevirileriyle sunuldu. Benim çevirmenlerim ise, hep edebiyat tüccarı diyebileceğim kişiler olarak kaldı, işin içine giremediler. Bu durumda okur, tek tek işlenmiş, enine boyuna düşünülmüş her kelimenin, kitapların duygusal bölümü için ne anlam taşıdığını kavrayamaz. Bu yüzden şimdi ünlü bir yayınevi eserlerimi basacağı ve basılmış olan acınacak çevirileri de ilerde yeni baştan çevirteceği için kendimi çok şanslı sayıyorum. Sözgelişi “Mulata de tal” romanımın Almancası. Miguel Angel Asturias’dan geçtim, benim melez kahramanıma karşı işlenmiş bir cinayet olarak adlandırılabilir. Yoksul melezciğin Alman okuruna beş para etmez bir yaratık olarak tanıtılmasından başka, benim “büyülü dışavurum” ya da “büyünün şiirselliği” dediğim, Indiolar’ın eski düşünüş biçimlerinin ve bugünkü çatışmalarının anlaşılmasını bir başına sağlayan o dil özelliğinden de iz kalmamıştı. Tasarlanan yayın dizisinin ilk çevirisi olarak en ünlü eserlerinizden “Viento Fuerte” (Kasırga) 1967 sonbaharında çıkmış olacak. Bu kitabın ele aldığı konular uzun yıllar sizin kendi hayatınızın da ana konulan oldu. Bugün bu roman için ne düşünüyorsunuz? - ���Kasırga” romanı benim için yeni bir roman yazma yönteminin başlangıcı anlamını taşır. Bakın neden, anlatayım. Politik bir roman olan “Sayın Başkan”da toplumsal bir bağlamda büyük toplumsal bir bağlanma yoktur. “Guatemala Efsaneleri” ile “Mısır Ekicileri”ni ise Guatemala’nın efsane ve geleneklerinin ruhundan çıkarmıştım. Ama bu edebiyat çeşidi Guatemala’nın asıl sorunlarına uzak kaldı. 1949’da Guatemala’nın bazı bölgelerini, özellikle de United Fruit Company’nin çiftliklerinin olduğu yerleri daha iyi tanımak olanağını buldum. Oralardaki gözlemlerim, o çiftliklerdeki yoksul işçilerle, ancak mahkûmların yaşayacağı kamplarda yaşamak zorundakilerle konuşmalarım, bütün bunlar bana “Kasırga” yı yazmak için gerekli ön temel şartları sağladı. Böylece de bu, içinde sözgelişi, “Sayın Başkan”daki gibi politik ya da “Efsaneler” ve “Mısır Ekicileri”ndeki gibi efsanevi öğelerin yerine, Guatemala’nın gerçeklerinin — tabiî kendi yaratılışıma, kendi anlayışıma göre — yansıdığı ilk romanım oldu. Beni çok zaman, özellikle de sosyalist ülkelerde, efsane öğesini koruduğum için suçladılar, ki bu komünistlere göre toplumsal şikâyeti, gerçeğin etkisini güçsüzleştirmektedir. Her şeyden önce şunu belirtmek isterim: Romanlarım asıl bu görüş açısından yola çıktıkları için gerçekçidir, çünkü bir büyücü ya da kasırga tanrısı benim yurdumun insanlarının gözünde en büyük gerçekliktir, çünkü muz çiftliklerini yerle bir eden kasırga aslında apaçık bir gerçektir ama benim İndiolarım için bu büyülü bir olaydır, çünkü bu anlayış, ruhu ve insan düşüncesini temelinden kavrar, ona biçim verir. “Kasırga”da toplumsal gerçeklik büyülü bir öğeyle işte böyle kaynaşmaktadır.
Ülkesinin gerçeklerini yansıtmak Latin Amerikalı yazarın birincil görevidir
Eğer “politika” kavramını geniş anlamda, yani toplum için çaba göstermek olarak alırsak, bu “Kasırga” romanının bütün Latin Amerika’da aktüel olan konusunu yine de politik saymak gerekir. Şu sırada Almanya’da Jorge Luis Borges’in yaydığı geniş bir inanış var. Buna göre deniliyor ki, Latin Amerika edebiyatı eğer Avrupa düzeyine erişmek istiyorsa, politikadan, “bağlanma”dan uzak kalmalıdır. Borges’in bu yaklaşımına kesinlikle karşıt olduğunuzu biliyorum. Size göre günümüz Latin Amerika yazarının görevi ne olmalı? - Latin Amerikalı yazarın önemli ve sürekli bir görevi olduğu kanısındayım: Eserlerinde ülkesinin gerçeklerini yansıtmak. Bugün Latin Amerika’da hâlâ fildişi kulelerine kapanmış yazarlar var. Bugün bizde hâlâ görevlerinden kaçan, ülkelerinin gerçeklerini unutmaya çalışan yazarlar var. Jorge Luis Borges’in büyük yazarlardan biri olduğuna inanıyorum ama Avrupalı yazarlardan. Bizim dünyamız Borges’inkinden çok değişiktir; bizim eserlerimizi çok başka duygular, çok başka düşünceler belirler. O zaman da tabii suya sabuna dokunmayan bu edebiyatla bizim edebiyatımız arasında bir uçurum belirir. Bizim edebiyatımız değil de (çünkü bu kavram yerli yersiz kullanıldı) yazarlarının kendilerini, içinde yaşadıkları çevreye karşı sorumlu tuttukları bir “yükümlü edebiyat” olarak nitelendirmek isterim. Ben inanmıyorum ki, yazmayı içtenlikle isteyen birisi odasına kapanıp Orinoco’nun, Rio Parana'nın ya da Amerika’nın başka nehirlerinin gümbürtüsünü hiç duymadan yazmaya başlayabilsin; inanmıyorum ki, yazar kilit altına girip kelimelerin, büyük ve küçük harflerin, 19’uncu Yüzyılın gelişmiş formüllerinin nasıl kullanılacağını talim etsin, insan eğer iyi bir yazarsa, bütün bunları zaten marangozun çekiç, testere kullandığı rahatlıkla kullanabilmek zorundadır, çünkü yalnızca iyi niyet yaratıcılığın yerini tutmaz; bazı “bağlanmış” yazarlarda beni rahatsız eden şey işte bu. “Yükümlü yazar” ortaya daha çok ustalık, daha çok sanat koymakla da yükümlüdür. Ama sanat gücü de tek başına (benim özel kuralım, “bağımsızlık inancım” da budur) yeterli değildir. Şimdi yine bizim Amerika’mıza dönecek olursak, yurdumuzun insanlarının sesi, çığlığı olmadan, neler neler umarak bize başvuran melezin yakarışını duymadan, bu sarsılan, acı çeken ve savaşan dünyayı algılamadan, bütün bunlar olmadan bizde edebiyat yapılamaz. Romanlarımız işte 1920’de gelip böyle bir dünyanın kapısına dayandı ve Avrupalı okur bizim dünyamızı bunların yardımıyla tanımaya başladı. Ama bunlar hiçbir zaman bir sonuca varmış, değişmez eserler değildir, hiçbir zaman. Edebiyatımız hep bu aşamada, bu karamsarlık içinde saplanıp kalmayacak, hep köyleri, İndiolar’ı, zencilerle beyazları, terle kanı, korkuyla acıyı anlatmayacak, hayır, hayır, hayır. Bizim edebiyatımız mantıklıdır ve gelecekte gelişmesini sürdürecektir. Ama bugün görevimiz tanık olmaktır, tanık, şikâyetçi, karşı çıkan. Biz eserlerimizde, toplumumuzu güden insanlık dışı durumun tanıklığını yapmak zorundayız.
Umarım düşüncelerime hiç ihanet etmedim
Don Miguel Angel, size şimdi sormak istediğim şey belki yersiz olacak ama demin sizin anlattıklarınıza bağlı olarak alınca, önemsiz de denilemez. Bunun için sizden bu soruyu da aynı açıklıkla cevaplandırmanızı rica ediyorum. Toplumsal yapınızda 1966’da olan değişiklik, daha somut söylemek gerekirse: Sürgündeki Asturias’ın, Guatemala’da 1954’de diktatörlüğün kuruluşundan önce olduğu gibi diplomatlığa geri dönüşü, bu büyük dönüşüm, politik - toplumsal edebiyat anlayışınızda bir değişiklik yaptı mı? - Bu değişimin düşüncelerimi herhangi bir biçimde değiştirdiğini sanmıyorum. Bakın, “Kasırga”yı daha Arjantin’deki elçilikte bir Guatemala memuruyken yazdım. Yani yazarken diplomatik bir görevim vardı; şu sırada üzerinde çalıştığım eserlerimde de — ister toplumsal gerçekler, ister efsaneler yönünden olsun — her zaman ele aldığım konulardan bugünkü diplomatik görevim yüzünden uzaklaşmayacağım gayet tabiîdir. Hem bu, eserlerim yakında yayımlandığında da incelenebilir. İnanıyorum ki, daha doğrusu umuyorum ki, kendime her zaman bağlı kaldım. Şu günlerde üzerinde çalıştığınız eserlerden söz ettiniz. Buenos Aires’le Paris’in sözüne güvenilir çevrelerinden bu konuda birçok şey duyuluyor ama kimse daha belirli bir şey söyleyemiyor. Acaba şu pek geleneksel soruyu cevaplandırıp bugünlerdeki çalışmalarınızı anlatır mısınız? Ele aldığınız konular nedir, söyler misiniz? Yoksa adları bile kondu mu?
Geçmişin devrimcileri iktidara geçince uğruna savaştıklarını unuttu
- Gerçekten bugünlerde bazı edebiyat çalışmalarım var. Bu konu açıldığına göre size biraz anlatayım: Maya tanrılarının sanatçıları nasıl yarattıklarını canlandırdığım şiir dizisi “Clarivigilia Primaveral”in yayımlanmasından ve 12 yıl sonra akrabalarımı yeniden gördüğüm, yurttaşlarımla yurdumu yeniden yaşadığım geçen yılki iki aylık Guatemala gezimden sonra bütün bunların etkisiyle Guatemala efsanelerinden örülü yeni bir diziye başladım, şimdi de bu konuda çalışıyorum. Bu efsaneler de Guatemala Efsaneleri adlı ilk kitabımın bir parçası olacak. Böylece F. Vogelsang’ın parlak çevirisiyle Almanya’da da yayımlanmış olan ilk kitabımın konusuna geri dönmüş oluyorum. Şu sırada üzerinde çalıştığım başka bir eser de yine bu efsaneler, gelenekler ve İndiolar dünyasında geçen ve adı “El mal ladron” olacak bir roman. Bu ad, İsa’nın Golgatha’da cenneti vadetmesine rağmen Tanrı ya inanmayan günahkarın adından geliyor. Ama bugünlerde üstünde en çok ve en titizce çalıştığım kitap şimdilik “Dos veces bastardo” adını kovmayı düşündüğüm bir roman. Bu roman bizdeki yüksek öğrenim gençliğini, daha doğrusu benim de içinden yetiştiğim 1920’nin öğrenci kuşağını konu alıyor. Bu, Guatemala’da yepyeni bir dil konuşmak isteyen, ilerici, devrimci, bambaşka bir kuşaktı. Ama zaman geçip de bu parlak ve devrimci kuşak yönetimde iş başına gelince, bir zamanlar uğruna savaştığı ve üzerine yemin ettiği her şeyi unuttu. Hayat her zamanki gibi sürüp gidiyor ve hiçbir alışkanlığın, hiçbir kurumun değişmemesinin suçu da bu dürüst olmayan davranışta. Don Miguel Angel, Latin Amerika edebiyatında “büyülü gerçekçilik” adı verilen üslûbun öncüsü sayılıyorsunuz. Bu kavram öteden beri ya bütünüyle yanlış olarak ya da yanlış anlaşılacak biçimde yorumlandı. Hattâ bir Alman eleştirmenin onu Hitler döneminin “kan ve toprak” kültürüyle eş değerde tuttuğunu hatırlıyorum. Size bu "büyülü gerçekçilik"in kurucusu deniyor. En azından bu akımın en önde gelen temsilcisisiniz. Burada bir açıklık kazanması için bu "büyülü gerçekçilik"in niteliklerini tanımlar mısınız?
İndio’nun dünyaya bakışı “büyülü gerçekçilik”tir
- "Büyülü gerçekçilik"den ne anladığımı size en basit biçimde anlatmaya çalışacağım. Bakın, küçük bir köyde bir yerli ya da melez "gözlerimle gördüm" diye anlatır: Bir bulut ya da koca bir taş, bir insan, bir dev biçimine girmiş ya da bir bulut taşa dönüşmüş. Tabii bunlar kabul edilebilecek gerçekler değildir, belirli bazı büyülü hayallerden çıkar. Bu yüzden ben buna bir edebiyat deyimi verdiğim zaman "büyülü gerçekçilik" diyorum. Ama burada başka bir şey daha var. Su getirirken kötü bir rastlantıyla çukura düşen kadın atın üstünden fırlayan bir binici ya da günlük başka olaylar, "affairs diverse"ler, denilebilir ki, eğer ortam hazırsa, yavaş yavaş "büyülü" bir olaya dönüşürler. Bir de bakarsınız, bir İndio ya da bir meleze göre artık kadın çukura düşmemiştir, tersine, kadın istediği için çukur kendine çekmiştir onu. Bir yılan, bir su kaynağı ya da bu gibilerden şeyler için artık neler neler uydurulur. Atlı da attığı iki kadeh içki başına vurduğu için atından yuvarlanmış değildir, tersine, üstüne düşüp kafasını patlattığı taş ya da içinde boğulduğu su "çağırmıştır" onu. İşte efsane denen hikâyeler böyle böyle ortaya çıkar. Amerikanın Avrupalılar tarafından alınmasından önce yazılmış eski İndigena edebiyatı söz gelişi "Popol Vuh" ya da "Los Andes de los Xabi" gibi kızılderili kitapları bir ara gerçeklik kazanırlar böylece. Aslında "gerçek gerçeklik" demek gereken gerçeklikle insanın başından geçen biçimiyle "büyülü gerçeklik" arasında üçüncü bir gerçeklik daha vardır. Bu öbür gerçeklik ne yalnızca gözle görülebilen, elle tutulan ne de yalnızca hayalden ve düşten doğar; o, bu iki öğenin birbiriyle kaynaşmasının sonucudur. Bu bir parça Breton'un çevresinde toplanan gerçeküstücülerin yapmak istediğine benzer ve işte biz buna "büyülü gerçekçilik" diyoruz. Tabii ki büyülü gerçekçiliğin, İndioların eski düşünüş biçimleriyle doğrudan bir bağıntısı vardır. İndio resim gibi düşünür, gördüklerini olayların içinde görmez, onları hep başka boyutlar içinde taşır, bu boyutlarda gerçeğin kaybolup düşün belirdiğini görürüz, bu boyutlarda düş elle tutulur, gözle görülür bir gerçeğe dönüşür.
Goethe’nin düzyazılarının tutkulu okuruyum
Okuyucunuzun karşısına her zaman getirdiğiniz bu dünya, Bay Asturias, yer yer insanı korkutacak kadar garip, kapalı ve esrarlı. Çoğu zaman yanlış anlaşılmanız belki de hoş görülebilir. Yine de bu sizin kendi dünyanız, Kızılderili ırktan geliyorsunuz, bir Maya'sınız. Ama öte yandan da, isteyerek ya da istemeden, diplomat ve göçmen olarak, beğenilen bir yazar, izlenen bir kaçak olarak, Kızılderili dünyasının dışındaki dünyayla da geniş bağınız oldu. Avrupa’yı çok iyi tanıyorsunuz, Paris’de yüksek öğrenim yaptınız, Madrid’de, Roma’da yaşadınız. Almanya’yı da tanıyor musunuz? Demek istediğim Almanya ile düşünce alanında bağlarınız var mı? Alman edebiyatıyla, Alman felsefesiyle? Yaşayışınıza ve eserlerinize bunun bir katkısı oldu mu, yoksa Almanya sizin için yabancı bir dünya olarak mı kaldı? - Bizlerin düşünce alanındaki yetişmemizde bütün çağların Alman edebiyatı çok önemli bir yer alır. Sözgelişi, Goethe’nin düz yazılarının tutkulu bir okuyucusu olduğumu söyleyebilirim. Yetişmemizin bu ilk döneminden sonra da tabiî hepimiz Schopenhauer’in bütün parıltılı gücünü, Nietzsche’nin bütün olumsuz ve konstruktif büyüklüğünü içimizde duyduk. Daha sonraki yıllarda Musil ve Thomas Mann gibi güçlü yazarlardan gelen etkiler büyük anlam taşıdı. En başta da Thomas Mann en zor korku ve umutsuzluk günlerinde, en zor karşı koyma günlerinde bize dayanak oldu, tehlike karşısında düşüncelerimize, duygularımıza güç verdi. Thomas Mann, büyük hayal kırıklığı günlerinde, Almanya'nın uyandırdığı büyük hayal kırıklığı günlerinde, bizlere karşı öbür Almanya'nın, insanlık kültürüne sayısız ilerleme ve dayanak sağlamış Almanya'nın elçiliğini yapan bir peygamber oldu. Tanıdığım ve hepimizi etkilemiş daha başka Alman yazarlarından da konuşmam gerekirdi sanıyorum ama yine de Avrupa edebiyatının orta yerinde kendine özgü bir biçimde yükselen bir kale saydığım Thomas Mann’da kalmak istiyorum.
Latin Amerika edebiyatı çevirmeni şiir gücüne sahip olmalı
Bu konuşmamızın başlangıcıyla ilgili bir soru sormak istiyorum: Romanlarınızın “çevrilebileceğine”, yani sırf dil bakımından tam olmanın üstünde bir biçimde yabancı bir dile aktarılabileceğine inanıyor musunuz? - Latin Amerika romanlarının çevrilmesinde, çevirmenin bir şiir gücüne sahip olması zorunludur sanıyorum. Latin Amerika romanı çevirmenleri aslında birer şair değilse ve bizim kitaplarımıza duygululuk aktaramazlarsa, Alman okuruna eserlerimizin niteliğini üstün kötü bile iletemezler. Bizim İspanyolca'mız çok geniş bir gam üstünde gidip gelen bir dildir ve kelimelerden kurulu bu gam, duyma, algılama ve düşünme aşamalarının bu sırasına göre değişime uğrayarak, çevrinin aslına tıpatıp uymasını gerektirir. Bu yüzden bizim romanlarımızın çevrilmesinde, ancak her zaman her konuda kendine güvenen, Amerika'da, Latin Amerika’da olup bitenleri, her şeyin değiştiğini, yeni yeni sorunların ortaya çıktığını bilen kişiler başarı sağlayabilir. Bunlar, bizim eserlerimizin bu yaşayan ve değişen gerçeklerin cevabı olduğunu iyice bilmeliler.
Biz yine aynı konuda, başka bir dile çevrilmelerinin güç olduğu kabul edilen kitaplarınız konusunda kalalım. Bunun nedenlerini konuştuk. Kitaplarınız çevrilirken aslındaki öze - ki bu bir Avrupalı’ya çoğunlukla çok yabancı bir öz oluyor - bağlı kalabilmek için nelere dikkat etmek gerekir?
- Amerika’mızı hiç tanımayan Avrupalı için, bizde tabiatın nasıl bambaşka bir biçimde yaşadığını, bizim gerçeklerimizin neler olduğunu anlayabilmek ne kadar zorsa, daha çeviriye başlamadan önce bir kere bu dünyanın içine girmek de bir çevirmen için o kadar zordur. Bu evrensel dünyayla, toprak yüzünden savaşılan, sırf hayatta kalabilmek için savaşmak zorunda olunan bu dünyayla sıkı fıkı olmak gerektir. Çevirmen bütün bunların arasından çıkmalı, bunların hakkını vermeli. Anlam ve duygu dan yoksun ölü bir şey, ticari bir işten farksız bir nesne olmamalıdır. Böyle düşünen eninde sonunda başarısızlığa uğrar, özellikle bunun üstüne basmamın bazı nedenleri var. Almanya’da — İtalya ve Fransa’dakinden başka olarak — benim ve öbür Latin Amerikalı yazarların kitaplarının çevirilerinde bu kadar suçlu olunmasının nedeni her halde bunda aranmalıdır. Çeviriler İspanyolca’yı çok iyi bilen kişilere verildi, bunda hiç kuşkum yok ama onlar bizim İspanyolca'mızı bilmiyorlar, bu yüzden de bizim düşüncemizi, bizim duygularımızı tanımıyorlar. Kitaplarımızı “kastilyaca”, yani sanki İspanya'nın herhangi bir bölgesinde yazılmış gibi çevirmeleri de bundan; oysa böyle bir şey bizim yaratılışımıza, bizim yaşama biçimlerimize, bizim kişiliğimize ve bizim konuşmamıza çok, hem de ne kadar çok yabancı... (Günter W. Lorenz / Çeviren: Hasan Kuruyazıcı / 1 Temmuz 1969 / Yeni Dergi / Arşiv çalışması, dizgi: Serhan Yedig)
0 notes
Text
Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater [Kurt Vonnegut]
Bay Rosewater ile tanıştığıma o kadar çok sevindim ki, kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Rosewater artık Oblomov gibi, Teğmen Drogo gibi, Turgutcuğum Özben gibi en değer verdiğim arkadaşlarımın arasına girmiş bulunuyor. Bu açıdan ben de Kurt Vonnegut’un bu romanındaki diğer karakterleri gibi “Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater” diyorum.
“Eliot’ı görür görmez sevdim.” “Kullanabileceğin başka bir sözcük yok mu?” “Neden başka?” “Sevgiden başka.” “Bundan daha iyi hangi sözcük olabilir ki?” “Çok iyi bir sözcük idi –Eliot’ın diline düşene kadar. Suyu çıktı benim için. Ruslar demokrasi sözcüğüne ne yaptılarsa, Eliot da sevgi sözcüğüne aynı şeyi yapmıştır. Eliot, kim olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar herkesi sevecekse, belli kişileri belli nedenlerle seven bizlere başka bir sözcük bulmak kalıyor.” Başını kaldırıp ölmüş karısının yağlıboya tablosuna baktı. “Sözgelimi, onu çöpçümüzden daha çok severdim - demek çağımızın en korkunç suçunu işlemişim: ay-rım-cı-lık.” Eliot Rosewater Amerika’nın en zengin ailelerinden birisine mensup. Klasik zengin davranışlarını benimseyemiyor. Çocukken geçirdiği travmalar olsun, ikinci dünya savaşında ordusunun bir binbaşısı olarak yaşadıkları olsun onu sürüden ayırıyor. Belki de karakteri böyledir, kim bilir. “Aslında birçok kişinin komünist diye nitelendirebileceği düşüncelerim var,” dedi Eliot. “Ama Allah aşkına söyle baba, hem yoksullarla çalışıp hem de zaman zaman Karl Marx’la karşılaşmamak mümkün mü? Ya da İncil’le? Bu ülkede insanların hiçbir şey paylaşmamalarını korkunç buluyorum. Bebeğin biri, doğduğunda ülkenin büyük bir parçasına sahip olsun -benim gibi- bir başka bebeğin de hiçbir şeyi olmasın: Buna izin veren devleti vicdansız sayıyorum ben. Bana kalırsa, devlet hiç olmazsa bebekler arasında eşitçe bölmeli her şeyi. Yaşamak zaten güç, bir de durmadan parayla mı uğraşsın insanlar? Herkese yetecek kadarı var bu ülkede, biraz paylaşmak yeter.” Düşünce şekli böyle sevgili kahramanımızın. Telefonu her açışında “Rosewater vakfı, size nasıl yardımcı olabilirim?” diye soruyor. Paraysa para, dostluksa dostluk, sevgiyse sevgi. Kim olduğunuzun bir önemi yok. Nankör oluşunuz da sorun değil. “Eliot’ın en sevdiği Kilgore Trout kitaplarından biri, tek konusu nankörlük olan bir romandı. Adı, Teşekkürederim Birinci Bölge Mahkemesi’ydi. Kendilerine yapılan bir iyiliğe yeteri kadar teşekkür etmedikleri sanılan insanlar çıkarılıyordu bu mahkemeye. Davalı duruşmayı kaybederse, mahkeme ona bir seçenek tanıyordu: Ya davacıya herkesin önünde teşekkür edecek ya da kuru ekmek ve sudan başka hiçbir gıda almaksızın bir ay kapalı hücre cezasına çarptırılacaktı. Trout’un anlattığına göre, hüküm giyenlerin yüzde sekseni hücreyi seçiyordu.” Yine de tüm bunlara rağmen, karşılık görmeyeceğini bile bile hayatının tek kuralını “insanlara iyilik yapmak” olarak belirliyor Rosewater. Bir de muhatap olduğu insan tipine bakın: “Aydın bir kişi olduğuna içtenlikle inanıyor ama aslında hiçbir şey bilmiyordu; kafasından geçebilecek tüm sorunların bir tek çözümü vardı: para, hem de bol para. Berbat bir ev kadınıydı. Ev işlerini görürken ağlardı çünkü dünyaya daha iyi şeyler yapmak için geldiğine olan inancı sonsuzdu.” Amerika ile o kadar güzel dalga geçmiş ki Vonnegut bu romanında. Her satırı incelikli bir kapitalizm eleştirisi gibi. Zenginlerin yaşam biçimleri kendilerinin seçilmiş kişiler olduğunu diğerlerine inandırmak üzerine kurulu. 1965 yılında yayımlanmış roman fakat bugün de genel itibariyle aynı eğilim söz konusu. Dünyada yönetenler ve yönetilenler var ve yönetenlerin tek amacı yönetilenlerin bir konuda ikna olmaları. O da kendilerinin yaşadıkları bu hayatın kaderleri olduğu. Kitabın bir bölümünde, yetimhane kuran zengin bir aileden bahsetmiş yazar. Yetimhanenin amacı kendi evlerine hizmetçi yetiştirmek. Bütün çocuklar Hıristiyan olarak yetiştirilecek, her sene bir tane hizmetçi gidecek zengin ailenin evine bir de yemin edecekler: “Başkalarının kutsal mülkiyetine saygı göstereceğime, yüce Tanrı’nın yaşamımda bana layık görebileceği toplumsal sınıfa uyacağıma namusum ve onurum üzerine ant içerim. Beni işe alacak patronlarıma minnet duyacağım, çalışma şartlarından ve ücretimden asla şikâyet etmeyeceğim, onun yerine kendime ‘Patronum, cumhuriyetim ve Tanrım için daha başka neler yapabilirim?” diye soracağım. Bu dünyaya mutlu olmak için getirilmediğimi anlıyorum. Buraya sınanmak için getirildim. Bu sınavı başarıyla geçmek istiyorsam, her zaman esirgemesiz, aklı başında ve doğru sözlü olacağım, düşüncelerim, bedenim ve davranışlarım hep temiz olacak ve Tanrı’nın tartışılmaz dirayetiyle benden yükseğe yerleştirdiği kişilere karşı saygılı olacağım. Bu sınavda başarılı olursam, öldüğümde cennetin sonsuz güzelliğine ulaşacağım. Başarısız olursam şeytan kahkahalar atıp Hazreti İsa gözyaşları dökerken, cehennem ateşinde kebap olacağım.” Bu kadar güzel bir kapitalist sistem eleştirisi okumamıştım uzun zamandır. Buna karşın, o sırada hizmetçilik yapan kızın yanında çalıştığı aile hakkındaki düşünceleri de, zehirlenmemiş bir zihnin kapitalist dünya düzeni ile ilgili düşünmesi gerekenleri ifade ediyor: “Baba, bu insanlarda beni en çok kızdıran ne cahillikleri ne de çok içki içmeleri. Dünyada güzel olan her şeyin, kendilerinin ya da atalarının yoksullara bir armağanı olduğunu düşünmeleri. Buraya geldiğim ilk günün akşamı, Bayan Buntline beni arka terasa çıkarıp güneşin batışını gösterdi. Ben de bakıp çok güzel olduğunu söyledim ama daha başka bir şeyler dememi bekliyordu. Ne demem gerektiğini bir türlü kavrayamadım, o yüzden de o sırada bana çok salakça gelen bir şey söyledim. ‘çok teşekkür ederim,’ dedim. Meğer beklediği buymuş. ‘Bir şey değil,’ dedi. O günden beri ona okyanuslar için, ay için, gökyüzündeki yıldızlar ve Amerika Birleşik Devletleri Anayasası için teşekkür ettim.” Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater romanı her yönüyle gerçek bir destan diye nitelendirilmeyi hak ediyor. Çevirmen, Sinan Fişek de hem “God Bless You Mr. Rosewater” olan orijinal ismi çevirirken hem de farklı yerlerde izini bırakmış romana. İyiliğin aptallık olarak görüldüğü, riyakârlığın kutsandığı bir çağın mükemmel bir fotoğrafını görmek istiyorsanız Can yayınlarının bastığı 208 sayfalık bu romanı okumanız gerekiyor. Read the full article
0 notes
Text
Bişeyler olmalı artık. Ya olmalı ya da kalbim soğumalı. Geçen 6 ayda ileri tek adımım yok, bazı anlar geri adım attığım bile oluyor. Genel olarak, yerimde sayıyorum. O günde yaşıyorum, o anlarda. Hiçbi şeyin düzelmiceğini biliyorum, çünkü o istemiyo. Ben istiyo muyum bilmiyorum. Bazen unutmak için yalvarıyorum bazen tekrar onunla olmak için. Sürekli gel-git halinde kalbim. Kalbim yanlış oldu aslında; kalbim onu istiyor. Gerçekler ise onu unutmamı. Unutamicam, biliyorum, kabullendim. Sadece geçmesini istiyorum. Şu an neyin içindeysem, neyse bu adını koyamadığım. Aylar geçti, birkaç ay daha bu şekilde geçirmeye gücüm yok. Bakın, mutluyum da. Heyecanlanıyorum yeni şeyler için. Güzel günler geçiriyorum da. Gülüyorum da. Ama bazen işte, bazen. Bazen ölüyorum. 16 ocak 17 02:23 Ankara'dan önceki gece.
9 notes
·
View notes
Text
3.Gizli Görev
Evet BAU’ lu dijital okur yazarlar bu haftanın konusunu merak içerisinde beklediğinize eminim. Bu haftada video editörümüz Ay Ayşe Kato ile tanıştık hatta bize Japonca bile ismini yazdı şahsen Japonya’ya meraklı bir iç mimarlık öğrencisi olduğum için ilgimi baya çekti. Hazırsanız haftanın konusunu söylüyorum dijital kaynaklar. Tunacım nedir bu dijital kaynaklar? Hemen sayıyorum size veri tabanları, kitaplar, dergiler, gazeteler, tezler, araştırma makaleleri. Dersimizin devamında ise Ar-Ge’nin açılımıyla devam ediyoruz açılımı ise şu Araştırma-Geliştirme. Oluşturacağınız dijital kaynakta önemli olan şeyin Ar-GE olduğu ama Araştırma-Geliştirmeden çok Arakla-Getirciliğin olmaması için Erg��n hocamız bize anlatıyor. Bir gizli görevin daha sonuna gilmiş bulunuyoruz arkadaşlar kendinize iyi bakın, sağlık ile kalın
0 notes
Text
Maydanoz kürü nasıl yapılır ? Dümdüz karnınız olsun Diyet, Doğal Yöntemler, Sağlık
İçerik yayınlandı : https://zayiflamaokulu.com.tr/saglik/diyet-ve-saglikli-beslenme/maydanoz-kuru-nasil-yapilir-dumduz-karniniz-olsun/ Diyet, Doğal Yöntemler, Sağlık
#DümdüzKarın, #DümdüzKarınDiyeti, #DümdüzKarınIçin4Egzersiz, #DümdüzKarınIçinDiyet, #DümdüzKarınIçinEgzersizler, #DümdüzKarınIçinKür, #DümdüzKarınIçinNeYapmalı, #DümdüzKarınIçinÖneriler, #DümdüzKarınNasılYapılır, #DümdüzKarınaNasılSahipOlunur, #MaydanozKürü, #MaydanozKürüEkşi, #MaydanozKürüIbrahimSaraçoğlu, #MaydanozKürüIleZayıflayanlar, #MaydanozKürüKaçGünIçilmeli, #MaydanozKürüNasılIçilir, #MaydanozKürüNasılYapılır, #MaydanozKürüNasılYapılırZayıflamakIçin, #MaydanozKürüTarifi, #MaydanozKürüYapanlar Herkese merhaba ben gülhan, Hoşgeldiniz bugünkü Makalemizin konusu dümdüz bir karın için maydanoz kürü ve 5 etkili öneriler size bahsedeceğim önerimi hem tarifini bir Makaleda birleştirmiş oldum şimdi dümdüz bir...
Maydanoz kürü nasıl yapılır ? Dümdüz karnınız olsun Maydanoz kürü nasıl yapılır ? Dümdüz karnınız olsun
Herkese merhaba ben gülhan, Hoşgeldiniz bugünkü Makalemizin konusu dümdüz bir karın için maydanoz kürü ve 5 etkili öneriler size bahsedeceğim önerimi hem tarifini bir Makaleda birleştirmiş oldum şimdi dümdüz bir karın dan bahsettiğim gibi herkesin en büyük problemi hocam göbek yağlarımı nasıl eritebilirim karındaki yağlarımdan çok şikayetçiyim işte bacak bölgemde hiçbir şey yok ama karın bölgem çok sıkıntılı diye böyle çok fazla yorum ve soru alıyorum o yüzden böyle bir tarif geliştirdim sizin için Ve bu çok basit öğün yerine yapmayacağız bir tarih Biz bunu kahvaltıdan önce aç karnına o yüzden şimdiden uyarmak istiyorum Bu tarifi Eğer böbrek hastalığınız varsa gastrit yazar Reflü olan kullanacağım çünkü size zarar verebilir hamile iseniz yine zarar verebilir Çünkü maydanozu hamilelikte aşırı kullanmanızı istemiyoruz ve 15 günden fazla yapmamanızı öneririm bu bilgileri hemen şimdi den geçmek istiyorum Bakalım tarifi güzel içerisinde neler var bu tarifi ile birlikte size 5 tane etkili öneri Vereceğim bir ile başlıyorum abur cubur ve yanlış Karbonhidratlar tüketmeyin
Çünkü bu besinleri tükettiğiniz zaman direkt geliyor Karın bölgesinde yağlanma yapıyor zaten biz göbek bölgesinden şikayetçi Siz bunları da tükettiğiniz zaman o bölgeyi tamamen yağlandır mış oluyoruz yanlış karbonhidratlar ve abur cuburlar insülin salınımını artırır de içinde ne yapıyor karın bölgesini yağlandırma iş oluyor birbirini de tetikleyen bir şey şimdi yanlış karbonhidrat derken bizim tükete bildiğimiz Karbonhidratlar grubu var Özellikle esmer ekmekler ve bulgur gibi hangi ekmek çeşitleri tüketiyorsunuz ya da Ekmeğe Karşı mısınız Buna göre eğer aşağıya yorum olarak yazarsanız değerlendirmiş ve önerilerde bulunmuş olurum iki kısma mutlaka yoğurt keselim araştırmalarda neredeyse çok pozitif sonuçlar çıkıyor ortaya yoğurt keten kişiler kalsiyum tüketiminden dolayı Karın bölgesindeki yağlanma da biraz daha çözüm görüyorlar yani yoğurt gittiğiniz zaman kalsiyum lipaz enzimini aktive ediyor ve bu şekilde de karın bölgesindeki yağları diğer besinlere göre biraz daha azaltıyor Bir de kan şekeri dengeleme özelliği var Bu açıdan da çok çok faydalı 3 öneri olarak da mutlaka su içiyoruz Çünkü su içen kişilerin %5 10 oranında metabolizmasının hızlandığını biliyoruz bununla şöyle anlıyoruz genelde diyorlar ki hocam su içtiğim zaman bağırsaklarım daha iyi çalışıyor çünkü metabolizmanızı artırmış oluyor 4 öneri olarak da mutlaka protein tüketiminin de artırıyor Çünkü proteinler kasların gelişimini artırdığı için metabolizmamızı hızlandırıyor ve dolayısıyla yağları yaptığımız için değer Karın bölgesindeki yağlar fazlaysa da direkt Bu bölgeden fayda görmüş oluyorsunuz Ama tabii ki protein kullandığımız zamandır kızartmak kızartma işlemine uygulamıyoruz ne yapıyoruz daha çok ızgara veya haşlama yöntemini kullanmış oluyoruz 5 öneri ise sürekli ben kendi danışanları mlada kullanıyorum ve artık dilimde tüy bitiyor yani söylüyorum mutlaka bir saat yürüyüş yapalım yürüyüş yaptığınız zaman ne yapıyorsunuz Günde 300 400 kalori fazladan yakıyorsunuz e vücut ne yapıyor bu açığı karşılamak için de yağları yakarak karşılık veriyor karın bölgesinde ise eğer bir karın bölgesi hangi gittiği için direkt karnınız düzleşmiş oluyor direkt faydasını görüyorsunuz şimdi bu önerilerini yapın daha demin Abur cuburdan size bahsetmiştim şunu da çok merak ediyorum onu da yorum olarak yazarsanız çok sevinirim Benim kendi Danış anlarım da da var abur cubur çekmecesi var evde Yani eğer ev alırsanız ne olur Onu tüketirsiniz benim de evim de olsa ben de çok aç olduğum bir saatte Giderim onu yerim dolayısıyla da bu çekmece evde varsa onu evden kaldırıyoruz bu en önemli çözümlerden bir tanesi gerçekten çok fark edecektir şimdi önerilerinden bahsettim tarifimize geçelim tarifimiz içindeki malzemeleri sayıyorum maydanoz kullanacağız maydanoz içerdiği A vitamini c vitamini ve K vitaminin den dolayı bu ne yapıyor fen vücudumuzdaki ödeme atıyor idrar söktürüyor bağırsakları da hızlandırdığı için vücudumuzun metabolizması da hızlanıyor ve yağ yakımı kullanıyor maydanozdan istediğiniz kadar kullanabilirsiniz ama Makalenun başında bahsettiğim kişiler Bu Kullanıma dikkat ediyorlar elma kullanacağız Elmalar çok az kullanıyorum şöyle bir dilim kadar türkü televizyonun başına demiştim Ben bunu bir öğün olarak kullanmayacağım böyle bir küçük bir iksir gibi diyebiliriz buna küçücük bir oranda içeceğiz bunu kullanmış olacak limon Ben burada yarısından biraz daha az kullandım ama isterseniz burada 4 parça var 2 parça da kullanabiliriz Eğer limonlu çok Paranız yoksa limonun da yine kalorisi yok vücudumuzu alkali yapıyor peşimizi Alp Aliye dönderdi içinde toksinleri vücudumuzdan atıyor geldik yeşil çay yeşil çay yağ yakımına eşi seni biliyoruz metabolizma hızlandırıcı etkisi var Normalde suda kullanabilirim Ama biraz daha etkili olsun diye
Yeşilçay kullanmış oldum Siz isterseniz Beyaz çay da ya da su da kullanabilirsin şimdi bunların hepsini karıştıracağım blenderı da oluşturduktan sonra da nasıl kullanacağınızı ve gün içerisinde nelere dikkat etmeniz gerektiğini de anlatmış olacak şimdi tarifinizi oluşturmaya başlayalım maydanoz kürü olarak da söyleyebiliriz sizde bunu biliyorsunuzdur zaten şimdi maydanozu söyle ellerimle koyuyorum ama mazur görün beni artık böyle maydanozları ekledim daha demin de bahsettiğim gibi maydanoz istediğiniz kadar kullanabilirsiniz kalorisi yok limonları ekledim bu arada bu karaciğeri de çok iyi gelir yani Karaciğer yağlanması olan varsa da bunun tüketebilir elmayı koydum Şimdi yeşil Çayı da döküyorum bu tamamen miktarı size bağlı Ben çok az kullandım Çünkü Bilecik bir miktar çıksın ve ben onu tüketim istiyorum bakın çok az bir miktar oldu çünkü yerine kullanmayacağım böyle bir küçük bir hap gibi iksir gibi kullanmış olacaksın karışım ne zaman hazır hale getirdik Hatta benim Türkiye bitirmek istediğim den fazla bile oldu biraz daha az yeşil çay koyabiliriz tamamen miktarı sizin tercihinize bağlı bu tarifi maydanoz kürünü nasıl kullanmalısınız ondan bahsedeceğim sabah uyandığınız zaman aç karnına direkt bir çay bardağı kadar maydanoz kürü müziği içiyoruz 1 saat sonrası kahvaltınızı yapabilirsiniz
size Önerim bunu 15 gün kullanın 15 günden sonra bir hafta ya da 2 hafta ara vermenizi istiyorum kimler kullanmamalı bu çok önemli gastrit hastalığınız varsa eğer hamileyseniz böbrek probleminiz varsa bu tarihimize kullanmanızı önermiyorum Şimdi senin yanında gün içerisinde neler yapacağınızı çok çok önemli genelde şöyle sorular çok fazla geliyor Hocam işte ben tarif uyguladım bir sonuç alamadım gibi gün içerisinde beslenmenizde bunun Aslında yüzde sekseni 90’ı oluşturuyor Eğer Kahvaltıda yumurta ve peynir içeren proteinli bir kahvaltı yaparsanız öğlen yemeğinde et Akşam yemeğinde sebze veya yerlerini değişkenlik gösterebilir tüketirseniz bu besinlerde sizin metabolizmanızı hızlandıracak tık özellikle hem Öğlen de hem akşam da yoğurt tüketmenizi de istiyorum Abur cuburdan uzak duruyoruz pilav makarna börek hamur işi grubunda 15 gün boyunca uzak duruyoruz 2 litre kadar gün içerisinde suyumuzu içiyoruz Bunlar genel bilgiler Ama gene de şöyle yorumlar geliyor hocam bana yardımcı olur musunuz beni zayıflatır mısınız diye O yüzden eğer kişiye özel diyet planı istiyorsanız instagram @zayiflama.teknikleri veya @zayiflama.okulu sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz. Ama şu kısım çok önemli sağlık Bilgilerinizi mutlaka doldurun ve profile telefon numaranızı ekle ona göre size arıyorum ve sizin durumunuza özel kilo sorununuz ile ilgili diyet programınızı oluşturmuş oluyorum bu tür tariflerin gelmesini istiyorsanız ve beğeniyorsanız Makalemu beğenmeyi unutmayın Eğer sorularınız varsa yorum olarak da aşağıya yorumlara yazabilirsiniz Hoşçakalın bir sonraki Makaleda görüşmek üzere
Herkese merhaba ben gülhan, Hoşgeldiniz bugünkü Makalemizin konusu dümdüz bir karın için maydanoz kürü ve 5 etkili öneriler size bahsedeceğim önerimi hem tarifini bir Makaleda birleştirmiş oldum şimdi dümdüz bir karın dan bahsettiğim gibi herkesin en büyük problemi hocam göbek yağlarımı nasıl eritebilirim karındaki yağlarımdan çok şikayetçiyim işte bacak bölgemde hiçbir şey yok ama karın bölgem çok sıkıntılı diye böyle çok fazla yorum ve soru alıyorum o yüzden böyle bir tarif geliştirdim sizin için Ve bu çok basit öğün yerine yapmayacağız bir tarih Biz bunu kahvaltıdan önce aç karnına o yüzden şimdiden uyarmak istiyorum Bu tarifi Eğer böbrek hastalığınız varsa gastrit yazar Reflü olan kullanacağım çünkü size zarar verebilir hamile iseniz yine zarar verebilir Çünkü maydanozu hamilelikte aşırı kullanmanızı istemiyoruz ve 15 günden fazla yapmamanızı öneririm bu bilgileri hemen şimdi den geçmek istiyorum Bakalım tarifi güzel içerisinde neler var bu tarifi ile birlikte size 5 tane etkili öneri Vereceğim bir ile başlıyorum abur cubur ve yanlış Karbonhidratlar tüketmeyin Çünkü bu besinleri tükettiğiniz zaman direkt geliyor Karın bölgesinde yağlanma yapıyor zaten biz göbek bölgesinden şikayetçi Siz bunları da tükettiğiniz zaman o bölgeyi tamamen yağlandır mış oluyoruz yanlış karbonhidratlar ve abur cuburlar insülin salınımını artırır de içinde ne yapıyor karın bölgesini yağlandırma iş oluyor birbirini de tetikleyen bir şey şimdi yanlış karbonhidrat derken bizim tükete bildiğimiz Karbonhidratlar grubu var Özellikle esmer ekmekler ve bulgur gibi hangi ekmek çeşitleri tüketiyorsunuz ya da Ekmeğe Karşı mısınız Buna göre eğer aşağıya yorum olarak yazarsanız değerlendirmiş ve önerilerde bulunmuş olurum iki kısma mutlaka yoğurt keselim araştırmalarda neredeyse çok pozitif sonuçlar çıkıyor ortaya yoğurt keten kişiler kalsiyum tüketiminden dolayı Karın bölgesindeki yağlanma da biraz daha çözüm görüyorlar yani yoğurt gittiğiniz zaman kalsiyum lipaz enzimini aktive ediyor ve bu şekilde de karın bölgesindeki yağları diğer besinlere göre biraz daha azaltıyor Bir de kan şekeri dengeleme özelliği var Bu açıdan da çok çok faydalı 3 öneri olarak da mutlaka su içiyoruz Çünkü su içen kişilerin %5 10 oranında metabolizmasının hızlandığını biliyoruz bununla şöyle anlıyoruz genelde diyorlar ki hocam su içtiğim zaman bağırsaklarım daha iyi çalışıyor çünkü metabolizmanızı artırmış oluyor 4 öneri olarak da mutlaka protein tüketiminin de artırıyor Çünkü proteinler kasların gelişimini artırdığı için metabolizmamızı hızlandırıyor ve dolayısıyla yağları yaptığımız için değer Karın bölgesindeki yağlar fazlaysa da direkt Bu bölgeden fayda görmüş oluyorsunuz Ama tabii ki protein kullandığımız zamandır kızartmak kızartma işlemine uygulamıyoruz ne yapıyoruz daha çok ızgara veya haşlama yöntemini kullanmış oluyoruz 5 öneri ise sürekli ben kendi danışanları mlada kullanıyorum ve artık dilimde tüy bitiyor yani söylüyorum mutlaka bir saat yürüyüş yapalım yürüyüş yaptığınız zaman ne yapıyorsunuz Günde 300 400 kalori fazladan yakıyorsunuz e vücut ne yapıyor bu açığı karşılamak için de yağları yakarak karşılık veriyor karın bölgesinde ise eğer bir karın bölgesi hangi gittiği için direkt karnınız düzleşmiş oluyor direkt faydasını görüyorsunuz şimdi bu önerilerini yapın daha demin Abur cuburdan size bahsetmiştim şunu da çok merak ediyorum onu da yorum olarak yazarsanız çok sevinirim Benim kendi Danış anlarım da da var abur cubur çekmecesi var evde Yani eğer ev alırsanız ne olur Onu tüketirsiniz benim de evim de olsa ben de çok aç olduğum bir saatte Giderim onu yerim dolayısıyla da bu çekmece evde varsa onu evden kaldırıyoruz bu en önemli çözümlerden bir tanesi gerçekten çok fark edecektir şimdi önerilerinden bahsettim tarifimize geçelim tarifimiz içindeki malzemeleri sayıyorum maydanoz kullanacağız maydanoz içerdiği A vitamini c vitamini ve K vitaminin den dolayı bu ne yapıyor fen vücudumuzdaki ödeme atıyor idrar söktürüyor bağırsakları da hızlandırdığı için vücudumuzun metabolizması da hızlanıyor ve yağ yakımı kullanıyor maydanozdan istediğiniz kadar kullanabilirsiniz ama Makalenun başında bahsettiğim kişiler Bu Kullanıma dikkat ediyorlar elma kullanacağız Elmalar çok az kullanıyorum şöyle bir dilim kadar türkü televizyonun başına demiştim Ben bunu bir öğün olarak kullanmayacağım böyle bir küçük bir iksir gibi diyebiliriz buna küçücük bir oranda içeceğiz bunu kullanmış olacak limon Ben burada yarısından biraz daha az kullandım ama isterseniz burada 4 parça var 2 parça da kullanabiliriz Eğer limonlu çok Paranız yoksa limonun da yine kalorisi yok vücudumuzu alkali yapıyor peşimizi Alp Aliye dönderdi içinde toksinleri vücudumuzdan atıyor geldik yeşil çay yeşil çay yağ yakımına eşi seni biliyoruz metabolizma hızlandırıcı etkisi var Normalde suda kullanabilirim Ama biraz daha etkili olsun diye Yeşilçay kullanmış oldum Siz isterseniz Beyaz çay da ya da su da kullanabilirsin şimdi bunların hepsini karıştıracağım blenderı da oluşturduktan sonra da nasıl kullanacağınızı ve gün içerisinde nelere dikkat etmeniz gerektiğini de anlatmış olacak şimdi tarifinizi oluşturmaya başlayalım maydanoz kürü olarak da söyleyebiliriz sizde bunu biliyorsunuzdur zaten şimdi maydanozu söyle ellerimle koyuyorum ama mazur görün beni artık böyle maydanozları ekledim daha demin de bahsettiğim gibi maydanoz istediğiniz kadar kullanabilirsiniz kalorisi yok limonları ekledim bu arada bu karaciğeri de çok iyi gelir yani Karaciğer yağlanması olan varsa da bunun tüketebilir elmayı koydum Şimdi yeşil Çayı da döküyorum bu tamamen miktarı size bağlı Ben çok az kullandım Çünkü Bilecik bir miktar çıksın ve ben onu tüketim istiyorum bakın çok az bir miktar oldu çünkü yerine kullanmayacağım böyle bir küçük bir hap gibi iksir gibi kullanmış olacaksın karışım ne zaman hazır hale getirdik Hatta benim Türkiye bitirmek istediğim den fazla bile oldu biraz daha az yeşil çay koyabiliriz tamamen miktarı sizin tercihinize bağlı bu tarifi maydanoz kürünü nasıl kullanmalısınız ondan bahsedeceğim sabah uyandığınız zaman aç karnına direkt bir çay bardağı kadar maydanoz kürü müziği içiyoruz 1 saat sonrası kahvaltınızı yapabilirsiniz size Önerim bunu 15 gün kullanın 15 günden sonra bir hafta ya da 2 hafta ara vermenizi istiyorum kimler kullanmamalı bu çok önemli gastrit hastalığınız varsa eğer hamileyseniz böbrek probleminiz varsa bu tarihimize kullanmanızı önermiyorum Şimdi senin yanında gün içerisinde neler yapacağınızı çok çok önemli genelde şöyle sorular çok fazla geliyor Hocam işte ben tarif uyguladım bir sonuç alamadım gibi gün içerisinde beslenmenizde bunun Aslında yüzde sekseni 90'ı oluşturuyor Eğer Kahvaltıda yumurta ve peynir içeren proteinli bir kahvaltı yaparsanız öğlen yemeğinde et Akşam yemeğinde sebze veya yerlerini değişkenlik gösterebilir tüketirseniz bu besinlerde sizin metabolizmanızı hızlandıracak tık özellikle hem Öğlen de hem akşam da yoğurt tüketmenizi de istiyorum Abur cuburdan uzak duruyoruz pilav makarna börek hamur işi grubunda 15 gün boyunca uzak duruyoruz 2 litre kadar gün içerisinde suyumuzu içiyoruz Bunlar genel bilgiler Ama gene de şöyle yorumlar geliyor hocam bana yardımcı olur musunuz beni zayıflatır mısınız diye O yüzden eğer kişiye özel diyet planı istiyorsanız instagram @zayiflama.teknikleri veya @zayiflama.okulu sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz. Ama şu kısım çok önemli sağlık Bilgilerinizi mutlaka doldurun ve profile telefon numaranızı ekle ona göre size arıyorum ve sizin durumunuza özel kilo sorununuz ile ilgili diyet programınızı oluşturmuş oluyorum bu tür tariflerin gelmesini istiyorsanız ve beğeniyorsanız Makalemu beğenmeyi unutmayın Eğer sorularınız varsa yorum olarak da aşağıya yorumlara yazabilirsiniz Hoşçakalın bir sonraki Makaleda görüşmek üzere
Diyet, Doğal Yöntemler, Sağlık
#dümdüz karın#dümdüz karın diyeti#dümdüz karın için 4 egzersiz#dümdüz karın için diyet#dümdüz karın için egzersizler#dümdüz karın için kür#dümdüz karın için ne yapmalı#dümdüz karın için öneriler#dümdüz karın nasıl yapılır#dümdüz karına nasıl sahip olunur#maydanoz kürü#maydanoz kürü ekşi#maydanoz kürü ibrahim saraçoğlu#maydanoz kürü ile zayıflayanlar#maydanoz kürü kaç gün içilmeli#maydanoz kürü nasıl içilir#maydanoz kürü nasıl yapılır#maydanoz kürü nasıl yapılır zayıflamak için#maydanoz kürü tarifi#maydanoz kürü yapanlar#Diyet#Doğal Yöntemler#Sağlık
0 notes